Temsil sistemlerini anladıktan sonra bu konuyla ilgili bol bol egzersiz yaparsanız, sizin hangi tür düşünce sistemini tercih ettiğinizi anlarsınız. Düşünce sisteminizi anladığınızda da, kendinizi ve düşüncelerinizi kontrol altına alabilirsiniz. Ayrıca, başkalarının düşünce sistemlerini bilirseniz, onlarla iyi bir iletişim ve ahenk kurabilirsiniz. Örneğin, görsel bir insanla dokunsal bir insanın konuşması sırasında ilginç diyaloglara şahit olabilirsiniz. Dokunsal biri, bir olayı anlatırken görsel kişi derhal lafa girerek, onun cümlesini tamamlayabilir. Zira, dokunsalların ağır ve durağan konuşması, görselleri deli edebilir. Ya da bir görsel, şekiller ve grafikler çizerek bir işitsele önemli bir sunum yapıyorsa, kendine göre bu sunum çok başarılıdır. Ancak işitsel kişi muhtemelen şöyle diyebilir: - Bu grafiklerden bir şey anlayamıyorum. Bunu bana daha kısa bir şekilde anlatabilir
Yaşam düzeylerinin, başlarına gelen olaylar tarafından değil, bu olaylara verdikleri tepkiler sonucu belirlendiğini keşfeden bir grup insan, başlarına ne gelirse gelsin, bunu bir amaç için kullanırlar.
Onlara göre herşey, bir sebep ve bir amaç içindir. Bu şekilde düşünen insanlar, başkalarının başarısızlık veya şanssızlık diye nitelediği birçok şeyi, hayatlarında fark meydana getiren bir fırsat ve avantaj haline çevirmeyi bilirler.
Bu gruba giren insanlar, hastalıklarını dahi amaçları doğrultusunda kullanırlar. Nasıl mı?
Günümüzde "hipnozun babası" olarak adlandırılan Dr. Milton Erickson, işte bu tür insanlardan biridir. Sahip olduğu olağanüstü sezgi ve duyarlılığın yanındaki üstün yeteneklerinin, 15 yaşından beri devam eden sakatlığının sağladığı bir avantaj olduğunu söylemektedir.
Erickso
Göz hareketlerini izleyin. Hiç ne anlama geldiklerini merak ettiniz mi? Bunlara dair bir kalıp ya da bir amaç olduğunu fark etmiş olabilirsiniz. Gözler, göz çukurlarında gelişigüzel hareket etmezler. NLP gözlerimizin hareket edişi ile düşünüş şeklimiz arasında bir bağlantı olduğunu öne sürmektedir.
Göz hareketleri, NLP literatüründe gözün erişim ipuçları olarak geçerler, çünkü bazı bilgilere erişmemiz için bize ipuçları sağlarlar.
Görsel göz erişim ipuçları
İşitsel göz erişim ipuçları
Dokunsal göz erişim ipuçları
İç diyalog göz erişim ipuçları Göz hareketleriyle temsil sistemleri arasında bir bağlantı olduğu görülmektedir. Belirli göz hareketleri, belirli sistemlerle bağlantılıdır. Genel olarak,
İlişkilerimizde hangi mantıksal düzeylerde ilgilendiğimizi anlamak için "Ne yapmak gerek?" sorusu akla gelebilir. Bunun için konuşulan dil ve kullanılan beden yeterli ipuçları verecektir. Şimdi bunu bir örnekle pekiştirelim.
Çevre: Bilgisayar kullanmayı öğrenmek için önce iyi bir kursa gitmeliyim.
Davranış: Bilgisayar kullanıyorum. Beceri: Bilgisayarın isimdeki önemini kavrıyorum. İnanç ve değerler: Bilgisayar kullanmayı bilmek günümüzde en geçerli nitelik haline gelmiştir. Kimlik: Ben bir bilgisayar uzmanıyım. Eğer konuşmaları dinlersek insanların mesajlarını hangi mantıksal düzeyde iletmeye çalıştıklarını rahatça kavrarız. Dolayısıyla kullanılan dil bir NLP uzmanı için önemlidir. NLP insan davranışlarının yapışma çok dikkat eder.
Günlük hayatımızda çok sık karşılaşırız. Bazı insanlardan bir şeyler yapması istendiğinde çoğu zaman "yapamam"
Sevinç ve ümit içinde yaşayanlar hayatta en iyi başarıları elde etmişlerdir. Bunlar bu fani hayatın iyilik ve kötülüklerini mertçe karşılamışlar, saadet ve felakete aynı metanetle göğüs germişler, dudaklarında tebessüm eksik olmaksızın ilerlemişlerdir. CHARLES KİNCSLEY
İyimserlik inancın görünen şeklidir. İnanç ve ümit olmadıkça hiçbir şey yapılamaz. HELEN KELLER
Neşeli insanda yaratıcı bir kudret vardır, bunu kötümser insanda bulmak mümkün değildir. İyimser bir mizaç kadar hayatı güzelleştiren, hayatın acılarını gideren, başarı yollarının sarplığını düzlüğe çeviren bir şey yoktur. Sevinçli bir kimse ile kederli bir kimseyi eşit kabiliyette far zedersek birincisinin verim gücü ikincisinden kat kat üstündür. Neşe ruhun güç kaynağıdır. Tasaları, sürtüşmeleri, hoş olmayan hadiseleri yumuşatan bir merhemdir. Neşeli mizaçlı insanın vücut makinası karamsar i
Araştırmalara göre kaygı duyduğumuz şeylerin yüzde 40'ının hiç gerçekleşmediği; Yüzde 30'unun geçmişte kaldığı ve çaresinin olmadığı; yüzde 12'sinin başkalarıyla ilgili ve bizi hiç ilgilendirmeyen işler olduğu; yüzde O'unun gerçek ya da hayal ürünü hastalıklarla ilgili olduğu ortaya çıkmıştır. Yalnızca yüzde 8'inin kaygılanmaya değer şeyler olduğu anlaşılmıştır.
Kaygının iki türünden bahsedebiliriz: "Bizden bağımsız kaygılar" ve "Bize bağlı kaygılar". 'Yarın hava yağmurlu olacak mı?" diye düşünen bir çiftçinin, bu durumu değiştirmek için yapabileceği hiçbir şeyin olmaması, kaygısının temelinde dış etkenin var olmasıyla ilgilidir. Bize bağlı kaygılar, tamamen bize özgü olan, kendi ruhsal yapımızın ürettiği kaygılardır. Bu tür kaygılan kendimiz ürettiğimiz için, tüketmek de kendi elimizde. Kendimizden kaynaklanan kaygılarımızı bir düşünelim. Neler olabilir? Sınav, gelecek, iş hayatı, ailemizin geleceği gibi. Bu kaygılarla, çiftçinin taşıdığı kay
Hedefe odaklanmış bir zihnin karşılaşabileceği engellerden biri ve belki de en önemlisi, kaygıdır. Kaygılı olma hali, yalnızca hedefe doğru gidişte ortaya çıkabilecek bir engel olabileceği gibi, bir alışkanlık ya da bir yaşam biçimi halini de alabilir. "Kronik" olarak tanımlayabileceğimiz kaygı durumu, bir yaşam biçimi halini alarak, "değişmez" olarak nitelendirebileceğiniz yazgınız haline de gelebilir.
Kronikleşmiş kaygının dışında, belli sebeplere dayalı olarak ya da kendi içsel dürtülerinizle -ki bu da bir sebeptir-ortaya çıkan kaygı hali bir ölçüye kadar gereklidir. "Kaygım ne ölçüde?" diye sorduğumuzda, verebileceğimiz cevapları ilk bakışta karmaşık süreçler etrafında analiz etme durumunda kalabiliriz. Bu miktar, kendi üzerimizde yapacağımız gözlemlere bağlı olarak, yine kendimiz tarafından ayarlanabilir. Burada bahsettiğimiz "kendini gözleme" bir tür iç gözlemdir. Kendinin farkındalığı olarak da tanımlayabileceğimiz "kendini gözleme"; içs